KISA,KISA!
“İlk önce konuşmaktan korkarsın sevdiğinle sonra ona aşık olmaktan. Bunlar neyse de en son kaybetmekten korkarsın işte." Sunay Akın
Senlerce itina ile sakladığı resmi cüzdanını en gizli köşesinden çıkarıp özlemle içi kanayarak baktı uzun uzun, içinde bir yerlerin inanılmaz derecede acıdığını bir kez daha hissetti. Resmin arkasındaki yazılar senelerin etkisiyle mürekkebin renginin iyice solmasından dolayı herkesin okuyabileceği kadar belirgin değildi. Oysa orada yazanları o kalbine kazımıştı ”Sevdiğime ufak bir hatıra” diye yazmıştı seneler evvel. Dudaklarından “Ah be Hayal bu kadar çabuk gitmen gerekli miydi, bu Dünyada beni yapayalnız bırakıp“ diye birkaç söz döküldü dudaklarından. Hala onu ebediyen kaybettiğine inanamıyordu.
Hastalığı sırasında metanetinden bir şey kaybetmemesine hayrandı, bir gün “hiç korkmuyorum, hazırım demişti, kendimi uzun zamandır buna hazırlıyorum”. Kolay değildi aslında lanet hastalık onu kemiriyor acıları ise dayanılmaz oluyordu. Elinden geldiği kadar ona moral vermeye çalışıyor ”Sen benim için çok değerlisin, lütfen kendini bırakma, benim bildiğim Hayal dirençli ve kuvvetlidir “diye yüreklendirmeye çalışıyor, ama kalben kendi bile buna hiç inanamıyordu. Belki bir mucize olur diye beklemekten başka yapabileceği bir şey yoktu ki zaten.
Resmi itina ile yerine koydu, ama istemsizce akan gözyaşlarına mani olamıyordu. Her telefon konuşmasından sonra, uzun süre kendine gelemiyor ve çoğu zamanda isyanını gizleyemiyordu. Hayal'i tanıdığında çıtı pıtı bir kızdı, Mirelle Matheu tipinde kesilmiş saçları, konuşurken kocaman kocaman açtığı ela gözleri, neşeli tavırları ile arkadaşları arasında da sevilen bir insandı aslında. Belki de onu en çok etkileyen tarafı bu olmuştu herhalde.
İki senelik başarısız Fakülte deneyiminin ardından, tam arkadaşlıklarının pekişmeye başladığı zamanda vatani görevini yapmak için ondan ayrılması onu inanılmaz derecede sarsmıştı, bu zor dönemleri atlatmasında Hayal hep yanın da olmuş ve ona destek çıkmıştı, sevgisiyle onu ayakta tutmayı başarmıştı. Vatani görevini yaptığı sıralarda Hayal'den aldığı mektuplar onun için inanılmaz güzeldi. Sevginin gücü ile en zor zamanları böyle atlatmıştı. Çok rahat bir talebelik hayatı sonucunda, büyük şehirdeki serbestlik onun başını döndürmüş, Anadolu’nun o küçük kasabasındaki utangaç çocuk gitmiş onun yerine, yarınının hesabını yapmak zahmetine bile katlanmayan bir delikanlı gelmişti. Hatta Lise hayatında yatılı okuduğu okulun müdür muavini bir disiplin soruşturmasın da ”Yahu sen Anadolu’nun küçük bir kazasının Lisesinden geldiğinde, konuştuğunda yüzü kızaran bir çocuktun, maşallah Kabak çiçeği gibi açıldın” diyerek hayretini dile getirmişti. Hatta bu haytalığı yüzünden mezuniyetini de bir sene uzatmıştı. Fakülte hayatında da bu durumu düzeltemediği için başarısız olmuş ve er olarak vatani görevini yapmak zorunda kalmıştı. Bunun içinde çok zorlu bir iki sene geçirmişti. Bu senelerinin tek dayanağı da Hayal olmuştu onun için. Her insanın kaderini kendisinin yazdığına inanan biri olmasına rağmen, hayatındaki kırılma anlarını hesaplayamamış ve hata üstüne hata yapmaya devam etmişti. Bu yüzdende hayatındaki en güzel şeylerden bir tanesi olan Hayal'i kırmıştı.
Onun hatası ve korkaklığı yüzünden Hayal'le birbirlerini kaybetmişler, yeniden buluştuklarında ise Hayal onu hiç affetmemişti. Yollar ayrılmış, herkes kendi indiği istasyondakilerle, elinde olanlarla avunmak zorunda kalmıştı. Aradan seneler geçmiş, saçlar beyazlaşmaya başlamış, yüzlerde ise derin çizgiler iyice belirginleşmişti. Oysa hayatın ona karşı oyunları bitmemişti. Sanki ondan intikam alıyordu hayat.Hiç ummadığı bir zamanda Hayal'i karşısında bulması hayatın ona yaptığı şakalardan biri olmalıydı. Sanki ona “Bak yaptığın hatalarla neleri değiştirmişsin “der gibiydi. Bir iki kere beraberce çay içme imkânı elde etmişler, sormak istediklerinin bir kısmının cevabını da almıştı. Ama Hayal kendisi hakkında hiçbir şey söylememeyi tercih etmişti, haklıydı da zamanında kendisine sadık kalamamış bir insana seneler sonra sırlarını anlatacak değildi ya! Onun için en mutlu şey Hayal'in arkadaşı olarak kendisini görebilmesi ve eskilere pek takılmaması idi. Telefon görüşmeleri devam etmiş, kaybettikleri zamanı telafi etmeye çalışıyorlardı. Hatta içini dökmek için yazdığı yazılardan birinde bu kadar seneden sonra arkadaşlığın bile ne kadar değerli olduğunu şu satırlarla anlatmıştı,
“Her şarkı size ve sevdiğinize bir mesaj oluyor. BUNU BİLE YAŞAYABİLMEK AZ MUTLULUK MU? Sizce…” diyerek. Ama hayat acımasızdı, Onu bir kez daha cezalandırmak için Hayal’i ebediyen ondan almıştı.”
Evet, sevgili dostlar hayat bir hikâye değil mi zaten, geriye baktığınızda yaşarken iyi şeyler yaptıysanız iyi, hatalarla dolu bir yaşantınız olmuşsa da keşkeleri dizersiniz konuşmanızın her cümlesi ardından. Bu hikâye yaşandı mı? Bilmiyorum! Artık yaşanmış olup olmamasının da bir önemi yok zaten. Bazen kalemi elinize aldığınızda kelimeler sizin yönetiminizin dışında satırlara dökülüveriyor. Yazılan hikâyeler bazen güldürüyor bazen de insanı hüzünlendiriyor. Tüm günleriniz sevgiler içinde geçsin, yüzünüzden gülücükler eksilmesin, kalın sağlıcakla…